ciddiadam.wordpress.com Open in urlscan Pro
192.0.78.12  Public Scan

Submitted URL: http://ciddiadam.wordpress.com/
Effective URL: https://ciddiadam.wordpress.com/
Submission: On May 03 via api from US — Scanned from US

Form analysis 4 forms found in the DOM

GET https://ciddiadam.wordpress.com/

<form method="get" id="searchform" action="https://ciddiadam.wordpress.com/">
  <div id="searchfield">
    <label for="s" class="screen-reader-text">Arama:</label>
    <input type="text" name="s" id="s" class="searchtext">
    <input type="submit" value="Go" class="searchbutton">
  </div>
</form>

POST https://subscribe.wordpress.com

<form method="post" action="https://subscribe.wordpress.com" accept-charset="utf-8" style="display: none;">
  <div>
    <input type="email" name="email" placeholder="E-posta adresinizi girin" class="actnbr-email-field" aria-label="E-posta adresinizi girin">
  </div>
  <input type="hidden" name="action" value="subscribe">
  <input type="hidden" name="blog_id" value="43747156">
  <input type="hidden" name="source" value="https://ciddiadam.wordpress.com/">
  <input type="hidden" name="sub-type" value="actionbar-follow">
  <input type="hidden" id="_wpnonce" name="_wpnonce" value="7a0b44c23a">
  <div class="actnbr-button-wrap">
    <button type="submit" value="Abone ol"> Abone ol </button>
  </div>
</form>

<form id="jp-carousel-comment-form">
  <label for="jp-carousel-comment-form-comment-field" class="screen-reader-text">Yorum Yapın...</label>
  <textarea name="comment" class="jp-carousel-comment-form-field jp-carousel-comment-form-textarea" id="jp-carousel-comment-form-comment-field" placeholder="Yorum Yapın..."></textarea>
  <div id="jp-carousel-comment-form-submit-and-info-wrapper">
    <div id="jp-carousel-comment-form-commenting-as">
      <fieldset>
        <label for="jp-carousel-comment-form-email-field">E-posta (Gerekli)</label>
        <input type="text" name="email" class="jp-carousel-comment-form-field jp-carousel-comment-form-text-field" id="jp-carousel-comment-form-email-field">
      </fieldset>
      <fieldset>
        <label for="jp-carousel-comment-form-author-field">İsim (Gerekli)</label>
        <input type="text" name="author" class="jp-carousel-comment-form-field jp-carousel-comment-form-text-field" id="jp-carousel-comment-form-author-field">
      </fieldset>
      <fieldset>
        <label for="jp-carousel-comment-form-url-field">İnternet sitesi</label>
        <input type="text" name="url" class="jp-carousel-comment-form-field jp-carousel-comment-form-text-field" id="jp-carousel-comment-form-url-field">
      </fieldset>
    </div>
    <input type="submit" name="submit" class="jp-carousel-comment-form-button" id="jp-carousel-comment-form-button-submit" value="Yorum gönder">
  </div>
</form>

POST

<form method="post">
  <input type="submit" value="Kapat ve kabul et" class="accept"> Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz. <br> Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha
  fazla bilgi edinmek için buraya bakın: <a href="https://automattic.com/cookies/" rel="nofollow">
			Çerez Politikası		</a>
</form>

Text Content

 * Navigasyona geç
 * Ana içeriğe atla
 * Ana kenar çubuğuna geç
 * İkinci kenar çubuğuna geç
 * Alt bölüme geç


CİDDİADAM


| ACAYIP CIDDI…

 * BabaSayfa
 * Hakkında
 * İLETİŞİN

Twitter Facebook


SOBALI EVDE BÜYÜMEK -2-

Ara 20

Yazan: ciddiadam

Kış mevsimi, herkes için ayrı bir zorluk getirir yanında. Sobalı evde oturanlar
için ise herkesin paylaştığı bu zorluklara bir tanesi eklenir ki o hepsine
bedeldir: Kova doldurmak.

Küçükken her şey bizim için iyi ebeveynler için kötüydü. Kalktığımızda, tavanına
sobanın üzerinden yansıyan ateş kırmızılığının vurduğu oturma odasına girer bir
anda ısınırdık. Çaydanlık, sapı mutlaka sobanın dışında kalacak şekilde
yerleştirilmiş halde her zamanki yerinde hazır bulunurdu. Soba borusuna asılı,
kurumayı bekleyen çamaşırlar olurdu çoğu zaman. İşte bu yüzden ne zaman aklıma
“soba” gelse; ben o sobanın üzerine mutlaka çaydanlık, borusuna da çamaşır
kondururum kafamda.

Liseye geçene kadar hiç kova doldurmuşluğum yoktur belki de. Sadece “sobanın
altını aç” ve “sobanın altını kak” komutlarına uymuşluğum vardır. Bu komutlar
soba kömüre sarmışken sıkça gelir. Herkes bir odada oturmaktayken soba kömüre
sarsın diye kimse sesini çıkartmadan bekler. Sobanın kömüre sardığı herkes
tarafından kabul görünce odadaki en sabırsız kişi, üzerindeki kazağın boynunu
çekiştirerek kendisine doğru “üfff” yapar ve ardından “sobanın altını kak”
komutu gelir.  Bu komutla ben ya da kardeşim sobanın altını kapatır ve yerimize
çekiliriz. Takriben yarım saat sonra bu sefer oda yavaştan soğumaya başlayınca,
biraz önce komutu veren kişi omuzlarını sıvazlayarak ikinci komutu verir;
“sobanın altını aç”. Bu olay, soba kurulu olduğu sürece böyle devam eder.

Lisede yavaş yavaş kova doldurmaya başlayınca anne-babamın neler çektiğini
anlamaya başladım. Bir gün önce doldurduğun soba geçmiş[1], ev buz gibi olmuşken
bir de dışarı çıkıp o kovayı doldurmak zulümdür. Sanki iki dakikalık işmiş gibi
üzerine bir şey almaz, ayağına ad ayakkabı giymeden terlik geçirir çıkarsın
dışarıya. Daha ilk dakikada pişman olursun ama bu sefer de geri dönmeye
üşenirsin. Külleri dökeceğin yere geldiğinde ellerin is olmasın diye kovayı
ayağınla yere devirirsin. Sonra kovanın altına, soba sapını takar dikersin
tersine. Küllerle beraber sobanın altlığı da düşmez mi! Ne gıcık iştir arkadaş.
Haydi, onu elindeki sapla aldın attın kovanın içine. Asla oturmaz ki o tam
olarak. Muhakkak elini sürmen gerekir. O el islenecek kaçarı yok. Neyse efendim,
kovayı boşalttıktan sonra dibine iri kömürleri, üzerine daha ufaklarını atarak
kovayı yarıya kadar doldurursun. Üzerine odun, varsa talaş koyar tamamlarsın
işlemi. Ardından yanması için dua eder, bismillah çeker tutuşlarsın. Soba
yandığında çıkarttığı ses ve koku eşliğinde, donmakta olan ellerini yeni yeni
ısınmaya başlamış soba borusuna dayar ve ısıtmaya çalışırsın. İşte o an tüm
yorgunluğun siliniverir sanki. Şaka şaka silinmez bir şey. O kadar ağır kovayı
sobanın içine koyduğun için belin ağrıyor keza, öyle hemen geçer mi?

Sürekli kötü yanlarını anlatıyormuş gibi görünsem de sobanın kış akşamlarına
kattığı bir çok güzellik vardır. Mesela babaannemin soba arkasına kuruması
sermiş olduğu kabak çekirdeklerini yemek;  yediğin mandalina kabuklarını sobanın
üzerine attıktan sonra yayılan kokuyu içine çekmek; kar topu oynadıktan sonra
neredeyse donmuş haldeyken eve gelip sobanın yanında dikilerek bir anda
ısınıvermek… Isınmak dedim de aklıma geldi. Sırtını sobaya döner ısıtırsın.
Sırtındaki kazak senden daha fazla ısınmıştır ama sen bilmezsin. Sobadan
uzaklaşınca o kazak sırtına yapışır ya hani. O yanma hissi tarifsizdir. Ancak
yaşayanlar bilir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Sönmüş yani.

Sponsored Content

Skip
Ads by

Amazon Hates When You Do This, But Can't Stop You (Try It Now) Online Shopping
Tools | Sponsored
Seniors in Illinois Eligible For Hearing Aids Connect Hearing | Sponsored
This Is the Game Everyone Is Talking About BuzzDaily Winners | Sponsored


Yazılarım kategorisinde yayınlandı

Yorum yapın


SOBALI EVDE BÜYÜMEK -1-

Ara 19

Yazan: ciddiadam

Müstakil ve sobalı evde büyüyenlerdenim ben. Seksenlerin sonlarında doğup,
doksanlarda boy atmış, milenyumda kendini kendince geliştirmiş biriyim.
Şimdilerde “yediğin önünde yemediğin ardında” kabilinden yaşasam da özlemiyor
değilim o eski günleri.

Bir tane küçük bir tane de büyük yer soframız vardı. Büyük sofra misafirler
geldiğinde açılırdı. Serip kaldırması daha zahmetli olduğundan, babamın üzerinde
birkaç oynama yapmış olduğunu tahmin ettiğim küçük sofrayı kurardı annem çoğu
zaman. Ancak bir kişi bağdaş kurup oturabiliyordu bu sofraya. Aksi halde herkes
sığışamıyordu sofranın etrafına. O ayrıcalık da evin büyüğü olarak dedeme aitti.
(Mekânı Cennet olsun.)

Sabah kahvaltıları, yer sofrasının en sevdiğim öğünüydü. Ev yapımı ekmek üzerine
sürülen ev yapımı tereyağı ve dedemin güvendiği bir arkadaşından almış olduğu
has bal. Babamın toplayıp da annemin yaptığı incir, vişne, çilek reçelleri…

Sofranın altına serilen mavi beyaz kareli “sofra bezi” dizlerimin üzerine çeker,
bismillah diyip başlardım annenin yağladığı, sobanın üzerinde kızartılmış
ekmeğe. Bir lokma ondan, bir lokma bundan alır çayı yudumlamaya yer bırakmazdım
ağzımda. Çay bardaklarının altında asla çay tabağı olmazdı yer sıkıntısından.
Olsa da olmasa da fark etmezdi zaten. O zamanlar bunun eksikliğini kimsenin
hissettiğini düşünmüyorum. Kısacası her daim bir “çilingir sofrası” havası
hâkimdi kahvaltılarımızda.

Öğle yemeği diye bir tabir olmazdı çoğu zaman evimizde. Dedem öğlen namazına
camiye gider, çoğu zaman ikindiden sonra dönerdi eve. Babaannem bahçede
kendinden geçer, babam da atölyede. Annem ev işleriyle uğraşırken biz de anneme
yeni ev işleri çıkartırdık. Sabah kahvaltısı da zaten geç vakitte yapıldığından
herkes acıkan karnını ya bir şeylerle geçiştirirdi, ya da akşam yemeğini



beklerdi.

Akşamları herkesin ayrı tabağı olmazdı sofrada. Olsa da nereye konacaktı ki
zaten. Ortaya konan büyük tabaklar, taslar içinden yerdi herkes yemeğini.
Herkesle birlikte aynı tabaktan yediğin o tarhananın, mancarın[1] tadı başka
hiçbir yerde bulunmaz. Ortadaki tabakta yemek bittiğinde hemen takviye yapılır,
eğer yemek yoksa daha sabahleyin kümesten toplanmış yumurtalar kırılır, tamam
Dedem sofradan kalktığımızda, Hüseyin abiden kutuyla almış olduğu “Love is” ya
da “TipiTip” sakızlarından verirdi bize önce elini öptürerek. Bu sakız verme
olayı sadece yemek sonralarına has bir durum değildi tabi. Aklına estiği
anlarda, sanki çok ciddi bir şey söyleyecekmiş gibi bağırarak bizi çağırır ve
sakızı içine sakladığı elini bize öptürmek için uzatırdı. Öptüğümüzde de elini
çevirir sakızı verirdi. Çok şükür her istediğini er ya da geç elde etmiş ama
yeri geldiğinde de bir sakıza sevinip gülümseyebilen çocuklardık.en doymadan o
sofradan kalkılmazdı.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Batı Karadeniz bölgesinde ot ile yapılan yemeklerin tamamına mancar
denilmekte; örneğin “kara lahana”, “kara mancar” diye bilinmektedir.

Yazılarım kategorisinde yayınlandı

Yorum yapın


SIVAS – I –

Ara 6

Yazan: ciddiadam

Hakkında bugüne kadar ne kadar çok şey yazıldı kim bilir? Havasından, suyundan,
insanından bahsettiler. İyi düşünenler iyi baktı, öyle yazdı. Kötü düşünenler de
kötülemeyi seçtiler. Kim ne ve ne şekilde yazmış çok da umurumda değil aslında.
Altın çamura bulanmakla değerinden bir şey kaybetmez. Çamur temizleninceye
kadar, onun altın olduğunu bilmeyenler tarafından yargılanır sadece o kadar.
Benim için Sivas, bundan 6 sene önce böyleydi işte. Çamura bulanmış şekilde
gösterildiği için gitmek istemediğim, önyargılı davranıp sevmediğim bir yer…

ÖSS sonuçları geldiğinde aldığım puan istediğim bölüme gitmeye yetiyor da
artıyordu bile: Kocaeli Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği 1. ve 2. öğretim. Ancak
dersanedeki rehber öğretmenim, üzerinde bir sürü tercih kutucuğunun olduğu
kağıtta yalnızca bu iki tercihi görünce doğal olarak “bu ne böyle?” gibi bir
tepki verdi ve tercihlerimi düzeltti. Puanımın bir önceki sene bazı
üniversitelerin hukuk bölümlerine bile yettiğini, tercih kağıdını onaylattıktan
sonra farkettim. Hukuk, pdr, Türkçe ve Sınıf Öğretmenliği sıralamasıyla
tercihlerim önümdeydi. Eğer bir üniversitenin ismi bulunduğu il ile aynı
değilse, o üniversitenin nerede olduğunu bile bilmiyordum. Buradan ne kadar
ilgili olduğumu (!) anlayabilirsiniz.

Tercih sonuçları 2005 senesinde -eğer isterseniz- cep telefonuna mesaj olarak
geliyordu. Neden bilmiyorum 10.00′da açıklanan sınav sonucunun hemen ardından
telefona gelen mesajda “8.tercihiniz olan Cumhuriyet Üniversitesi Türkçe
Öğretmenliği Bölümüne yerleştiniz” yazıyordu. Bir yandan üniversiteyi
kazandığıma sevinirken öte yandan kazandığım üniversitenin hangi ilde olduğunu
düşünüyordum. İnternet kafeye gittim, bir süre sitenin açılmasını bekledikten
sonra -o an için- beni üzen o yazıyla karşılaştım. Sivas, Cumhuriyet
Üniversitesi… diye devam eden yazı beni evimden tam olarak 760 km öteye götüren
emrin ta kendisiydi.

Kayıt için babamla ve daha önce Sivas’ta okumuş olan bir tanıdıkla birlikte yola
çıktık. Sivas’a girip, bol ağaçlı uzun İstasyon Caddesi’nden geçerek meydana
ulaşıncaya kadar Sivas hakkındaki önyargılarımın bir kısmı “güzel yargı”ya
dönüşmüştü bile. Gelişmemiş, kötü görünümlü bir şehir vardı kafamda. Sivas’a
gireli 10 dakika bile olmamıştı ki bu düşüncem değişti. Tabi Amasra gibi deniz
kenarındaki küçük bir yerden gelmiş birisi olarak, Sivas’ın coğrafyasına hemen
alıştığımı söyleyemem ama ilk kesin yargılarım gayet olumluydu.

Devam edecek…

Yazılarım kategorisinde yayınlandı

Yorum yapın

Etiketler: Cumhuriyet Üniversitesi, Eleştiri, Görüş, Sivas

   
   
 * Arama:


 * KATEGORILER
   
   * Yazılarım (3)

WordPress.com'da Blog Oluşturun. Tema: digitalnature tarafından Mystique.


 * Takip Et Takip Ediliyor
    * CİDDİADAM
      Abone ol
    * WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.

 *  * CİDDİADAM
    * Özelleştir
    * Takip Et Takip Ediliyor
    * Kaydolun
    * Giriş
    * Bu içeriği rapor et
    * Siteyi Okuyucuda görüntüle
    * Abonelikleri Yönet
    * Bu şeridi gizle

 

Yorumlar Yükleniyor...

 

Yorum Yapın...
E-posta (Gerekli) İsim (Gerekli) İnternet sitesi

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini
kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya
bakın: Çerez Politikası