aykut.me Open in urlscan Pro
2001:41d0:1:1b00:87:98:247:87  Public Scan

Submitted URL: https://yaz.aykut.me/
Effective URL: https://aykut.me/kalem/view.php
Submission: On July 18 via api from US — Scanned from DE

Form analysis 0 forms found in the DOM

Text Content

Kalem - by Halil
Tümü Şiir Deneme Satırlar


HAMD



Hamd.

Dört harften oluşan bir kelime
fakat içinde dünyalar saklı.

Hamd kuşkusuz teslimiyettir.
Egoyu tamamen arka plana atmaktır.
Her şeyin ve her şeyin bizlere bir lütuf olduğunun farkına varmaktır.

Amellerimizden hariç
hiçbir şeye sahip olmadığımızı bilmektir hamd.

Hamd olsun.



Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


GÜVEN



Bu acı zamanlarda güvenin ne kadar önemli olduğunu tekrar görmekteyiz. Güvenden
daha önemli olan kuşkusuz güvendir. Amasız ve şüphesiz. Güven zaman kazandırır,
hızlandırır her şeyi, sosyal ve profesyonel anlamda da. Çünkü insan güvendi mi,
soru işaretlerini aşmıştır çoktan, konfor alanından çıkmış, kapılarını açmıştır.

Sosyal medyada paylaşılan o kadar şey var ki bu günlerde, içeriği aslında mühim
olan. Ama o paylaşımı yapan kişi veya kurumu tanımayınca, güven kurulmayınca,
heceliyor insan. Heceledikce zaman kaybediyor... Hayat kurtarabilecek zamanı.

Ne mavi tık, ne takipçi sayısı sağlamıyor (en azından bende) bu güveni. Belki
güven terazimizde çok hafif yer alıyor, ama asla ve asla yetmiyor bu ithal
ağırlıklar. Bize kendi ağırlıklarımız lazım terazimizde: Bizimle aynı derdi
paylaşan, aynı değerlere sahip olan ve aynı hedefe doğru yürüyen.

Gözlerimizi kapayıp inanacağımız insanlara muhtacız, yürü değince yürüyeceğimiz,
kurumlara, teşkilatlara. Güven kısa yoldur çünkü, sözsüz anlaşmadır, bir gönül
bağı. İnsan güvendiği an, bu gönül bağını kurduğu an, ego ve konfor alanından
çıkar, karşı tarafla bir olur, bir olarak hareket eder.

Ve işte buna muhtacız.

Rabbim devletimize, kardeşlerimize, canla başla çalışan kurumlarımıza zeval
vermesin. Devlet vatan ve kurumları bir akvaryumun camı gibidir. Biz ve
değerlerimiz ise balıklar.



Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


SANAT



Sanata karşı zaafı olmalı insanın. Somut olandan öteyi gorebilmeli, bir şeyler
hissedebilmeli. Basit bir şekilde nefes alıp veren bir canlı olmaktan çıkmalı.

Sanatı olmayanın hevesi olmaz.
Olsa bile taklittir çoğu zaman. Çiçeği çiçek, renkleri renk, ve şekilleri şekil
olarak görür sadece. Şiir ve notalardan zevk almaz, anlam çıkaramaz. Merak
etmez. Basit düşünür, basit hareket eder.

Hakkımızı verelim.

Yoksa gelir gideriz. Sadece.



Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


PANDEMI



Ne kadar acı ve sıkıcı da olsa,
birçok şey öğretmedi mi bize bu dönem?
Rutinlerimizi, ezberlerimiz bozdu adeta.

Lunaparktan kovulmuş gibiyiz.
Beşiğimiz içeride olmalı,
ve de dahası.

Bilene, görene ve anlayana bir lütuf aslında bu dönem. Yavaşladık, yalnızlaştık,
düşündük.

Ve belki herşey o düşünce uğrunaydı.

Kim bilir.



Tarih: 17.07.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


IŞIKLA OLDU



Loş bir ışık altında kalem tutan elleri uzun zaman meşgul etmiştir ışık.
Dalgadan mı, parçacıktan mı oluştuğunu tartışmışlardır bilim insanları yıllar
boyu. O eller kim bilir kaç formül, kaç denklem kurmuştur bu karanlığa aydınlık
getirebilmek için. Ellerden önce gözler dikilmiştir fakat gökyüzüne, mezopotamya
ovalarında, asırlar önce, antik çağda.

O eski babiller kim bilir kaç saat, kaç gün yıldızları seyretmişlerdir, ilk
anlamları çıkarabilmek için. İnsanoğlu geçmişte olduğu gibi hala gökyüzüne,
yıldızlara, ışığa ve gezegenlere bir özen besler içinde, binbir telaşa girer
onlara biraz daha yaklaşabilmek için, bu sırrı biraz daha çözebilmek için, anlam
kazanabilmek için.

Işık olmasaydı değerini kaybederdi birçok şey. Hayır, düzeltiyorum: Kaybetmezdi,
çünkü değeri asla ortaya çıkamazdı. Var olan var olurdu, ama olmazdı. Karanlıkta
kalırdı, gizli ve saklı, açıklanmayan bir sır gibi. En büyük haksızlık ise
gözlerimize yapılmış olurdu. Milyonlarca renk, şekil ve şemal sırra kadem
basardı. Kendi ellerimizi bile göremez, saati bile okuyamaz olurduk. Zaman
içinde kaybolurduk. Ya peki hangi burçlardan bahsederdik, hangi parlayan
yıldızlara bakarak? Çok üzücü olmaz mıydı, aşık olduğumuz o insanın yüzünü
göremeseydik, dokunabilsek bile. Gözlerinin rengine asla kavuşmasaydık?

Gözler ruhun ve kalbin aynasıdır. Işık olmasaydı, kalplere nasıl ulaşırdık
ozaman, dünya kapkaranlık bir yer olsaydı? 

‘Ben yoksam, biliyorum, ben sende yokuz..
Sen yoksan, biliyorum, sen bende yokuz..
Ve de gözlerimizde bir o ışık.. ki..
O yoksa, biliyorum, biz bizde yokuz.’

Özdemir Asaf’ın değindiği gibi ışığın olmadığı yerde insan da yok olur. 
Işığın temas ettiği kadar olur çünkü olan. 
Shakespeare de yazmıyor muydu: ‘Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!

Olan ışıkla oldu, göz ile.



Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: deneme


SOLUCAN DELIKLERI



Otoyolda hızla ilerlerken, bizimle aynı hızla ilerleyen diğer araçların sanki
hiç hareket etmiyormuş gibi algıladığımızı fark etmişizdir. Veya trafikte
durduğumuz an, yanımızdaki araç ilerlediğinde, kendimizin geriye doğru hareket
ettiğini düşünmüşüzdür.

Zaman görecelidir, yani işleyişi farklılık gösterebilir.

“Elinizi bir dakikalığına kızgın bir sobaya değdirmeye kalkıştığınızda, o bir
dakikalık süre size bir saat gibi gelecektir.’’ der Einstein. Güzel ve hoş
hissettiğiniz anlar ise bir dakika gibi gelir, diye ekler izafiyet teorisinin
açıklamasında. Bilimin ortaya koyduğunu din asırlar önce bize sunmuştur..
Elmalılı Hamdi Yazır’ın mealinde şöyle yazar: “Bununla beraber Rabbinin katında
bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir“. Her ikisinin bu konuda
algısı aynı yöne gidiyor.

Buna göre zaman ve hareket birbirine bağlı, ve üzerimizde bıraktığı etkisi
duruma göre değişebilir.. Fakat biz bu teorinin içinde nasıl ilerleriz? Insan
zaman ve mekan içerisinde nasıl hareket eder? Cevabı solucan deliklerinde
buluruz belki.

Dünyada ilk trenin kalkmasıyla bulunmuş olmaları lazım solucan deliklerinin.

Onlar uzayı büker ve iki ayrı nokta arasında kestirme bir yol ve bağlantı inşa
ederler, bir köprü gibi. Bilim insanları şimdiye kadar kaç tane buldukları belli
olmasa da, her hasret başına bir kara delik düşmesi lazım. Ve belki üzerimizdeki
yorgunluğun ve yavaşlılığın nedeni de budur, ışık hızı. Aynı anda iki ayrı yerde
olmanın arzusu. Yıllar geçtikçe yorgunluğumuz daha da çok artıyor. Zaman
hızlanıyor gözümüzde, biz yavaşlasakta.

Bu yolculuğun durakları olmadığı gibi, kara deliklerin büyümesine engel ve
duraksama da olmuyor. Bir hasretle dünyaya geliyor insan ve bin hasretle
adımlıyor yolu… Ve bu tren ilerledikçe bu kara delikler büyüyor, ve yolculuk
içinde yolculuk yaşıyor insan. Orta çağ heykellerin gözleri zamanla dona kaldığı
gibi, gökyüzünden yıldızları toplar gibi, hasretleri topladıkça, biz de dona
kalıyoruz ve sadece solucan delikleri bizi oradan oraya taşıyor.. Taşındıkça
yaşlanıyoruz, çünkü hız bedel istiyor.

'Hız
Gökçekimli
Ölüme en yakın
Tutkusudur
İnsanın.'.

Özdemir Asafta hemfikir gibi. Ödül almış filmlerde de insanlar burun buruna
gelmez mi ölümle, solucan deliklerine yol tuttuklarında, veya son sahneleri açık
kalır ve film biter. Oysa film tam burada başlar, çünkü ölüm yüce bir
kavuşmadır, bir yavaşlama. Bu trene dışarıdan bakacak olursak eğer, hasret ve
ölümün, hızın ve yavaşlamanın elele gittiğini görürüz.

Solucan delikleri bizlere bu yolculukta köprü olurlar, iki taraf arasında.



Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: deneme


BILGIYI AKTARMAK



Herkes her bilgiyi ve doğruyu şeffaf bir şekilde arzuluyor, fakat kendisine 
'bende onu kavrayacak ehliyet var mı?' sormuyor.

Bilgi sorumluluktur,
ve her sorumluluk bir yük.
Bilgiyi talep eden de, aktaran da
sorumludur.

Kendi bakış açımdan,
asıl sanat bilgiyi aktaran taraftadır.
Boyutunu, içeriğini, dozunu ve şeklini o belirler çünkü, karşı tarafa adapte
ederek. Bu yüzden bilgiyi talep eden tarafı çok iyi tanımalıdır.

Böylece bilgi anca doğru dozuyla
doğru tesir eder.



Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


KAPILAR



Kapılar, hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Birbirinden ayrı iki alanı
birleştirirken, aralarındaki sınırı da belirlerler. Eğer o iki alan bir olsaydı,
kapılar ne işe yarardı ki? Evlerimizde de böyle değil midir? (Son zamanlarda
mutfakla oturma odaları birleşmiş olsa da). Ancak kapıların en ilginç yönü, hem
engelleyici hem de açılır geçiş sağlayıcı olmasıdır. Bu düşünceyi bir adım daha
ileri götürürsek, bir kapının var veya yok olmasından bahsedebiliriz. Kapıyı
açabildiğimiz sürece oradadır, ama kapıyı açamadığımız an, arkasındaki alanla
bir yok olur. Bu yüzden anahtarına sahip olmadığımız kapılar renkli ve süslü
olmamalıdırlar. Bir kapı kolu bile olmamalıdır bence.

Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


CEVHER



Bir insan diğer insanın cevherini görebilmeli.
Çünkü ruhu, kalbi, düş dünyası ve kimliği orada saklıdır.
-
Cevher nedir diye soracak olursanız,
onu bir cep saati gibi hayal ediyorum kendimce.
Olur ya hani, insan göğüs hizasında, iç cebinde taşır,
kapağı vardır, uzun bir zinciri. İçi ve dışı bazen cafcaflıdır, bazen çok sade.
Hepsi farklı farklıdır. Öyle hayal ediyorum.
-
Fakat kimisinin cevheri yoktur. Ona odaklanmak zor gelebilir, ezberlerin
yanında. Ezberler kolay ve hazır lokmadır. Çok çaba ve düş sarf etmeyi gerek
kılmaz. Adımlarını ezberle atan, cevheri asla bulamaz, çünkü aradığı cevher
değildir asla, ezberdir.



Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


HER KALP SUÇSUZ DOĞAR.



Biz insanın fıtrat gereği dünyaya iyi ve günahsız geldiğine inanıyoruz. 
Bu ne güzel bir bakış açısı, şöyle bir düşünürsek. 
Ne kadar adaletli, umut dolu, ve güzel bir başlangıç.

Bence bir insan büyüse de, yıllar ve koşullar onu oradan oraya savursa da, o
bahsedilen ilk hali daima kalbinde taşır. Sadece onu algıyla, nefretle, kin ile
örter. Kalbin kararması işte tam da bu noktada gerçekleşir. Oysa her kalp suçsuz
doğar.



Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


KARŞIMDA YAZI



Bazen bir yazıyla karşılaşırım. Otururum mesela, kafamı kaldırdığımda bana bakan
bir yazı, bir kelime olur. Göz göze geliriz adeta. Tesadüflere inanmadığım için
o an biraz uzar ve düşünürüm. Bu tür anlar beni düşündürür. Yıllar önce, çok
sevdiğim bir büyüğümü kaybettiğimde, Allah rahmet eylesin, aynı gün bir duvarda
"Yüzün, çiçeklerin en güzelidir" yazısıyla karşılaşmıştım. Âh...

Evet, çevremizde bizimle iletişimde olan bir şeyler var, en azından benimle.
Aynı şekilde, rutin günlük hayatımda karşılaştığım olağanüstü dokunuşlar da beni
düşündürür. Belki her gün önünden geçtiğim tren istasyonunda hiç görmediğim biri
gözüme çarpar, ya da merdiven dairesinde yanımdan geçen bir misafir. Veya
metrodan aceleyle çıkarken biriyle burun buruna gelirim, ya da bir evsiz
rastgele bana "İyi akşamlar" diler.

Bunlar öylesine olmaz.

Elbet bir hikmet saklıdır,
hikmet arayana.



Tarih: 04.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: satırlar


KAYBETMENIN ALTIN ÇAĞI



Girdap götürdü muhatapları, ki yoktular.
Yapayalnızlaştık. Şimdi muhatap aynalar,
ve şanslıysak parlayan birkaç göz.

Memlekletlerimiz küçüldü.
Memleketlerimiz eve giden yollar.
Şanslıysak kendimize rastlıyoruz, ki şansta kalmadı - her şey hesap.

Beklemiyoruz da artık.
Beklersek kaybederiz, çünkü bu bir yarış;
Cehaletin yarışı.

Belki kaybetmenin altın çağındayız.



Tarih: 03.06.2024 | Yazar: Halil | Kategori: şiir